Home Köşe Yazarları Aşk Öğretilmelidir / Yasemin Koçak Tezel

Aşk Öğretilmelidir / Yasemin Koçak Tezel

Bilgeler, kendi dışımızda ne olduğunu gerçekte hissedemediğimizi, hatta kendi dışımızda gördüğümüzü düşündüğümüz herkesin ve her şeyin, farklı seviyelerde içimizde duran arzuların bir tezahürü, maddeleşmiş hali olduğunu söylüyorlar.

0

Bilgeler, kendi dışımızda ne olduğunu gerçekte hissedemediğimizi, hatta kendi dışımızda gördüğümüzü düşündüğümüz herkesin ve her şeyin, farklı seviyelerde içimizde duran arzuların bir tezahürü, maddeleşmiş hali olduğunu söylüyorlar. Hatta kendi dışımızda aslında her şeyin mükemmel olduğunu bu mükemmelliği göremeyen ve hissedemeyen bunu görecek aparata sahip olmayanın bizler olduğumuzu iddia ediyorlar. ‘Bizler rüya görenler gibiydik.’

Bu kabuğu kırmanın tek yolu ise insanın kendi doğasını ifşa etmesi, aslında ne kadar egoist olduğunu anlayıp, bu doğayı tersine çevirmek için eyleme geçmesi gibi görünüyor. Kendi dışımızda gerçekte ne olduğunu bilmek ve hissetmek istiyorsak, bu sözlere kulak vermeli ve içsel araştırmalarımıza başlamalıyız. Zira çektiğimiz tüm acılar, bunu hissedemediğimiz için var. Bu acıların bizi taşımak istediği yer, olduğumuz yerden çok farklı bir yer olmalı.

Aşk, eğer doğru inşa etmeyi, doğru okumayı ve doğru kullanmayı becerebilirsek, bu kabuğu kırmayı kolaylaştıran bir enstrüman haline gelecek.

Aşk öğretilmeli, öğrenilmelidir zira aşk karşılıklı sorumluluk ve çaba ister. Aşk partnerimizin arzularını kendi arzularımızmış gibi yerine getirmek için yaşamak demek. Kimseyi değiştirmeden, değişmeye zorlamadan olduğu haliyle sarıp sarmalamak ve onu tamamlamak demek.

Hayallerimizi süsleyen prensler ve prensesler aslında yok. Onları biz inşa ediyoruz. Birileri gelip bunu bizim için yapmayacak. İlişkilerimizi bizim istediğimiz gibi düzenleyip, anahtar teslim projeler gibi hazıra da konamayacağız. Hayatımız için savaşmalı ve işi şansa bırakmamalıyız.

İlişkiler, karşılıklı tavizler üzerine kurulduğunda, kendi egomuzdan her seferinde biraz daha büyük parçalar koparıp masaya koyduğumuzda, aramızda bir şeylerin gelişmesi, dönüşmesi için bir alan açmış oluyoruz. Bu alan, giderek her iki tarafı da besleyen ve iki tarafa da ait olmayan bambaşka mükemmel bir alana dönüşüyor. Birbirimize tutunmak, birbirimize ek yapmak, tamamlamak için çok daha güçlü bir sebebimiz oluyor.

Bilgeler aşkın iki seviyesi olduğunu söylüyor: ‘Birincisinde, temelde dostluk ve güvenden oluşan güçlü bir duygusal bağ, ikincisinde ise, daha derin bir bağ vardır; bu, kişinin sevdiğini mutlu etmek için yaşadığı ve karşılıklı olarak ben merkezli tatminlerden ödün vererek, egoistik doğasının tersine hareket etmekten zevk aldığı bir bağdır.’

Egoistik aşk sönmeye mahkûm, zira koşullu. Partnerim bana benim istediklerimi vermeyi bıraktığında bitecek.  Üstelik bitişleri bile doğru yaşama şansı olmayacak. İstediğini alamayan taraf, diğer tarafa bir sürü duygunun içinde sıkışıp kaldığı için, o ana kadar gizlediği, biriktirdiği nefreti kusacak.

Daha da kötüsü taraflar ikincil hayatlar yaşamaya başlayacak. Görünen yüz ve yaşam farklı, gerçekte olan farklı hale gelmeye başlayacak. İhanet, sömürme, kullanma, faydalanma ve çirkinlik artacak. İçimizde yükselen ilkel arzular boğazımıza tasmasını takıp, bizi peşinden sürükleyecek. Kendimizi bu tür eylemlerin içinde bulduğumuzda ise akıl bunu mazur gösterecek, kendimizi haklı çıkaracak mazeretleri çoktan hazırlamış olacak.

Bilgeler der ki, ‘İhanet ettiğiniz, nefret ettiğiniz, bilerek ya da bilmeyerek zarar verdiğiniz herkes aslında sizsiniz, kendinize zarar veriyorsunuz.’ Gözünüze öyle görünmese de hakikat ifşa olduğunda önümüzde duran tüm dünyanın aslında kendi ruhumuzun parçaları olduğunu anlayacakmışız.

Çocukken seyrettiğim filmlerden birinde şöyle bir sahne vardı: ‘Filmin baş rol oyuncusunun önüne bir hedef tahtası konur. Bu hedefi tam orta yerinden vurmak, ok atmak zorunda bırakılır. Ona hedef tahtasının arkasında azılı düşmanlarından biri olduğu, ondan kurtulmak için bu fırsatı bir daha yakalayamayacağı söylenir. Gaza gelen kahraman, okçuluktaki hünerini, hedefi birkaç kez tam on iki yerinden vurarak gösterir. Finalde, hedef tahtasının arkasında duran ve aldığı darbelerle hayata çoktan veda etmiş olan kişiyle tanışma zamanı geldiğinde, kahramanımızı acı bir sürpriz beklemektedir. Hedef tahtasının arkasında duran kişi, aslında aşık olduğu ve bir türlü kavuşamadığı kadındır.’

Aşk, sahip olmadığımız ve edinmemiz gereken bir niteliktir. Kendi dışımıza çıkmamızı, hayata, hakikate doğmamızı sağlar. Bir kez kendi dışımıza çıkabildiğimizde ise dışımızda olan her şeyi olduğu haliyle görebileceğiz. Yüzyıllardır acıktığımız, susadığımız mükemmelliği, tamlığı, aşkın en yüce, en engin ve en derin halini yaşayabileceğiz.

Exit mobile version