Kalpten gelen samimi sözlerim, en güzel ve en doğru dua mıdır? İhtiyacım olan tek şey bu mudur? ‘En etkili dualarımın, bilgece de olsa başkaları tarafından yazılan metinlerden değil de kalbimin derinliklerinden gelen dualar olması için nasıl eylemde olmalıyım?’ sorusunu yazıverdi kalbimin kalemi, kalp defterime…
En büyük duam, başaramadığım, hissedemediğim, yapamadığım ve çok çaresiz hissettiğim zamanlarda çıkardığım, bazen sessiz, bazen de avaz avaz çığlıklarımla seslenişimde be sevgili şapşiğim. En büyük eksikliğim ne? Sevgi!
Alma arzumun içinde, sevginin ne olduğunu anlamamda ve sevgiyi edinmemde bana yardımcı olacak çeşitli koşullar yaratmak çok kolay olmuyor çünkü, bu benim için tamamen anlaşılmaz bir şey.
Sevgi, egom için yabancı ve belirsiz, doğama aykırı bir şey. Nasıl oluyor da önüme sunulan farklı ikramları tattığımda, onların lezzetlerinden ev sahibini gerçekten hissedebiliyorum? Biriyle diğeri arasındaki bağ nedir?
Bu, yaratılışın özü müdür? “Yoktan varoluş” ve bu “yokluğun” içerisinde “varoluş”tan bir şey mi var?
Bu nedenle, yokluktan, haz alma arzusundan, var olana mı gelebilirim? Bu, haz alma arzusu içerisindeki izlenimimden, yaratılıştaki tüm her şeyde tamamen kopuk bir nitelik olan sevgiye ulaşabilirim demek midir be şapşiğim?
Birdenbire, haz alma arzusu içindeki bazı eylemler ve süreçler sonucunda bir mucize gerçekleşir de ve o, doğama ait olan niteliğe mi ulaşır?
“Verme-alma” eylemlerimin, sevgi denilen bir mucizenin doğuşuna nasıl yol açtığı, benim için belirsizliğini bütünüyle koruyor. “Sevginin herhangi bir şekilde haz alma arzusuyla hiçbir ilgisi yok” diyor kalbim.
Her defasında ve her basamakta, haz alma arzumda deneyimlediğim eylemlerim ve izlenimlerimle, hepsini bir araya toplamak ve yükseltmek suretiyle sevgi niteliğini edinmek için yenilemek zorundayım kendimi…
Sanki birbirleriyle çatışan zıtlar arasındaki çatlak, sevgiye açılan kapı gibi.
Öyleyse, boşluklarımızı sevgiyle doldurmaya ne dersiniz?
Nesrin Gökpınar