Tüm evrenin sahibi, bizi yöneten güç, O’nun bizler için hazırladığı iyiliği, eşi benzeri olmayan hediyeleri, bolluk ve bereketi, üst düzey bir anlayışı, sonsuz haz ve mutluluğu alabilme yeterliliğine gelene kadar bizleri sebep-sonuç enstrümanını kullanarak pek çok deneyimden geçmek zorunda bırakıyor. Tüm bunları bizlere çok daha fazlasını verebilmek, çok daha fazlasının olduğuna dair bir izlenim verebilmek için yapıyor.

Zorlandığımız, isyan ettiğimiz, ortada başıboş dolaşan bir günah keçisi aradığımız zamanlarda bile bu bilinçli, amaca ulaştıran rehberliğin alanında ilerliyoruz zira içine düştüğümüz deneyimlerin var oluş katmanlarını idrak edecek durumda değiliz. O’nun rehberliği kusursuz ise bu rehberlikte kusur gören bizler kusurluyuz.

Bizi kasıtlı olarak kusurlu yaratan bu güç, bu yolu bizleri kusursuzluğa ulaşabilmemiz, tam ve tamam olabilmemiz için dizayn etmiş gibi görünüyor. Bilgelerin ‘Ekmeğini alnından akan terle yiyeceksin’ sözlerinde olduğu gibi, biz insanlara, kendi çabamızla O’nu arama ve bulma şansı vermiş ki böylece hak etmediğimizi düşündüğümüz bir iyiliği alıp utanmayalım.

Tüm insanoğlunun içinden geçmek zorunda olduğu bu yol, ızdırabın yoludur. Bu yolda sebep-sonuç ilişkisiyle ödül-ceza anlayışıyla yürüyoruz ki bizler iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, sonsuz olanı geçici olandan, gerçeği sahteden ayırma gücünü elde edip, liyakat kazanarak kendi dışımıza çıkabilelim.

Ancak bu yol, bu arındırma süreci gerçekten uzun ve tarifi imkânsız acılarla dolu. Burada kalmak isteyen yanımızı bekleyen deneyim bu. Ancak bir de hoş ve tatlı bir yol var ki bu deneyimden çok daha hızlı ve acısız geçmemizi mümkün kılıyor. Bunu mümkün kılmanın anahtarı ise insanın kendi doğasını anlaması, ifşa etmesi ve bunun üstüne çıkacak güce sahip olmak istemesi.

Bilgeler ‘İnsan doğal olarak içindeki her kötülüğü söküp atmaya hazırdır’ diyor. Yeter ki neyin kötü neyin iyi olduğunu anlar hale gelsin zira bu bilgi de bizden gizli. Şöyle devam ediyorlar: ‘Bir kişi ile diğeri arasındaki fark, kötülüğün farkında olmaktır.’ Çok daha gelişmiş olan bir kişi, kendi içindeki kötülüğün farkına çok daha fazla varır ve bu kötülükten kurtulmanın yollarını arar. Gelişmemiş olan ise içinde pek bir kötülük hissetmez ya da küçük bir miktarda kötülük yakalayabilir. Böyle olunca da bu kötülüğün ancak fark edebildiği kısımlarından kurtulmaya çalışır. Göremediği kısım ise içinde kir olarak kalmaya devam eder. Kendinde kusur görmeyen insan ise, bu kusuru kendi dışındakine atfeder.

Ya arkadan itme yoluyla ilerleyeceğiz ki bu ızdırabın yoludur ya da bilinçli bir gelişim sürecinin içinde özgürleşip, bizi önden çeken güç sayesinde bambaşka bir doğa edinip, sonsuza kadar mutlu yaşayacağız. Seçim sizin! Seçim bizim!