Hayata bir rekabet ile başladım. Milyonlarca spermden yumurtaya ulaşabilen çok azından biriydim. Sonra yumurtanın beni seçmesini bekledim. O da dedi: ”ki tek bir şartla…”
Ve ben o şarta uyup kuyruğunu bırakabilen spermdim. Elbette ki o spermi seçen yumurta da…
Seçen de ben, seçilen de… Hangi ara ne oldu da daha en başta bıraktığım kuyruğumu elime aldım da yerine yerleştirmeye çalışıyorum? Hatta neredeyse enerjimin çoğunu artık orada olmayan kuyruğuma harcıyorum. Kimi zaman bırakmaya çalışıyorum yeniden, kimi zamanda kuyruğa giriyorum kuyrukluların önünde, kimi zaman seçilmek için yalvarıyorum, kimi zaman da sadece seçen olmanın derdindeyim…
Oysa aradığım, arzu ettiğim, duasında olduğum cevap daha hikâyenin en başında benimleymiş de haberim yokmuş. Böyledir ya; dünyayı gezer dolaşırsın da cevap başladığın yerdedir. Benimkisi de böyle bir hikâye işte…
Seviyorum heyecanı, araştırmayı, yolculuk etmeyi, aramayı bulamamayı, isyan etmeyi, drama yapmayı…
Ancak içimde bir yerler de biliyorum ya cevabın nerede olduğunu…
Seven de sevilen de seçen de seçilen de kuyruğunu bırakabilecek o irade de aradığım her ne varsa hepsi bende…
Şu an olduğum şeyi 360 derece her yöne doğru yaratmakta ve yansıtmaktayım. Düşüncesizlik, zamansızlık, korkusuzluk, ölümsüzlük… Bunların hepsi aynı şey: İçsel Özgürlük. Bu halde kalabilmem için ne yapmam gerekiyor? Onu yap o halde sevgili şapşiğim! Her şeyin yerli yerine oturduğunu, o zaman yaşadığım şeylerin tüm dünyaya keyif vereceğini göreceğim belki de kim bilir. Dünya tanımına inanmamam şüphecilik gibi görünse de sanırım öyle değil!
Başkalarının acı çektiğine inandığım için acı çektim, oysa etrafımda çekilen tüm acıların sebebi benim! Ben acı çektiğim için dünya acı çekiyor, tersi değil. Dünya benim ayak izlerimin içini dolduruyor. Dünya sanki bir ’sakız, dişlerimin şeklini alıyor!
Aradığım cevaplar için arada aynaya bakmayı unutma ey şapşiğim. Sonrasında yine aramaya devam et taa ki kavuşmaya hazır olana dek kendimle…
Ne yaparsın ki… Oyun böyle…