Home Köşe Yazarları İnsan İlişkilerinde Koşul / Ruken Bayram

İnsan İlişkilerinde Koşul / Ruken Bayram

İnsanın sosyal bir varlık oluşu “öteki” ile etkileşimini zorunlu hale getirir. Bu etkileşimin biçimi ve niteliği, tarihsel süreç içerisinde oluşmuş dinler, kültürler, ideolojiler tarafından belirlenir.

0

İnsan İlişkilerinde Koşul

İnsanın sosyal bir varlık oluşu “öteki” ile etkileşimini zorunlu hale getirir. Bu etkileşimin biçimi ve niteliği, tarihsel süreç içerisinde oluşmuş dinler, kültürler, ideolojiler tarafından belirlenir. Algıyı belirleyen bu süreçler, her toplumda aynı düzeyde olmadığı gibi, aynı toplum içinde yaşayan bireylerde bile farklılık gösterebilir. Koşulluluk da diyebileceğimiz bu yaklaşım farklılıkları arttıkça, insan ilişkilerinde yabancılaşma da o kadar artar.

Güzel-çirkin, yaşlı-genç, büyük-küçük, kısa-uzun, boylu poslu-boysuz possuz, eğitimli-eğitimsiz, zengin-yoksul gibi, insanın kazanmış olduğu ve verili her türlü sıfatlar, ilişkilerde bir koşul yaratarak, bir perdeye neden olur. Günümüzde, dikkat ederek bakılınca sık görebileceğimiz koşulluluk durumlarından biri de engelliliktir.

Bireyin bedensel, zihinsel ve duyusal yetilerini çeşitli düzeylerde yitirmesi, engellilik olarak tanımlanır. Tarihsel süreç içerisinden günümüze dek, engelli bireyler, toplum içerisinde hep var olmuştur. Hep var olacağı da aşikârdır. (Öyle ki, her bir engelsiz birey de her an için engelli olma potansiyelini beraberinde taşır.) Engelli bireyler, diğer bireylerden çok daha fazla yaşam mücadelesi içerisindedir. Çünkü, genel toplumsal yapılanma içerisinde erk sahipleri ve karar vericiler tarafından göz ardı edilmiş, marjinal bir grup olarak sosyal yaşamın dışına itilmiş ve kendi kaderlerine bırakılmışlardır. Yakın geçmişe kadar, engelliler, günahları nedeniyle Tanrı tarafından cezalandırılan, bedel ödemeye mahkûm insanlar olarak algılanırdı. Hilkat garibeleri, kötü talih sebepçileri, uğursuz ve deli olarak yaftalanırdı… Modern zamanlara kadar, engelli insanlar, çok uzun süre eziyetli bir süreçten geçtiler.

Modern dünyada ise engellilere dair bir farkındalık geliştirilmiş, kamusal yaşam içerisinde ve ortak yaşam alanlarında görünürlükleri sağlanmış, dezavantajlı durumlarının düzenlenmesine dair, görece iyileştirme koşulları oluşturulmuştur.

Fakat, zihinsel yapılanmalarımızda, engellilere karşı düşünce kalıplarımız henüz bir dengeye ulaşmamış, sarkaç salınımı bu kez renk, biçim, şekil değiştirip, daha ince bir kisve ile geri dönmüştür.

Şimdilerde, engellilere karşı düşünce kalıbımız, aşırı önemliliktir. Pratiğimiz, aşırı yardımseverlik, aşırı şefkat, aşırı duyarlılık, aşırı dikkattir. Engelli bireyin talebi olsun ya da olmasın, ‘Aman sen yapma, senin yerine ben yapıyım’ cılıktır. Kör gözüne, gör gözüne… der gibiyiz. Aşırı önemlilik davranış kalıbı, sorunlu bir davranış kalıbıdır. Bu davranış kalıbı, temelinde korku içerir. ‘Aman senin için gereken sevgiyi, şefkati ve pratiği fazlasıyla sergiledim, vicdanım da rahat, şimdi benden olanca uzak dur’ kalıbıdır. Ego kalıbıdır. İnsancıl değildir. Bu davranış kalıbını sergilediğimizde, engelli bireye engelini yeniden yeniden hatırlatır, yanlış kök inançların ortaya çıkmasına neden oluruz. ‘Ben sevilmiyor ve eşit görülmüyorum, zaten bunları da hak etmiyorum’u, kibarca engelli bireyde açığa çıkarmaktır.

Olması gereken ise bütün alışkanlıklardan öteye gerek duygu ve düşüncede gerekse de gündelik davranış pratikleriyle, engelli bireylerle eşit insan ilişkileri kurmaktır. Onlarla ilişkide dengeyi bularak, insanlar arasında ki bir koşulu daha ortadan kaldırmak ve hep birlikte ‘insan üst kimliğinde buluşmaktır.

Exit mobile version